Atatürk
Ana Sayfa Blog Sayfa 172

MEMURLARA BAYRAM İKRAMİYESİ VERİLMESİ ZARURİ OLMUŞTUR 09 Mayıs 2020, Cumartesi | 08:23

0

 

09 Mayıs 2020, Cumartesi | 08:23

 

Genel Başkanımız Osman Eksert, Türkiye Kamu-Sen Araştırma Geliştirme Merkezi’nin nisan ayına ilişkin yoksulluk sınırı araştırmasını değerlendirdi.

Araştırma sonuçlarının üzerinde önemle durulması gerektiğini ifade eden Eksert, korona günlerini kapsayan dönemde resmi enflasyonun %3,16 olarak açıklanmasına rağmen vatandaşın cebine yansıyan enflasyonun bundan çok daha fazla olduğunu belirtti.

Değerlendirmesinde özellikle dört kişilik ailenin asgari yaşam maliyetindeki artışın ocak-nisan arasındaki dönemde %6,79’a ulaştığına dikkat çeken Genel Başkan Osman Eksert, “Her ne kadar genel enflasyon rakamları %3’ler dolayında olsa da çarşı pazara, dolayısıyla cebimize yansıyan enflasyon bunun iki katı üzerinde seyrediyor. Bu da vatandaşlarımızın yaşadığı ekonomik sorunların resmi rakamlara tam olarak yansımadığını gösteriyor.” dedi.

Eksert sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Tüm dünya küresel bir salgın tehdidiyle karşı karşıyadır. Bu salgının sosyolojik, psikolojik ve ekonomik boyutları olacaktır. Dünya genelinde milyarlarca insan evlerinde karantina altındadır. Dolayısıyla ekonomik faaliyetler de en aza inmiş durumdadır. Buna karşın salgının ekonomiye yansımaları önümüzdeki dönemde daha fazla hissedilecektir.

Herkes bu salgının yarattığı stres nedeniyle gergin ve huzursuz bir bekleyiş içindedir. Ülkemiz bu süreçte başarılı bir sınav vermiştir. Her şeye rağmen kamu görevlilerimiz bütün olumsuzlukları bir tarafa bırakıp kamu hizmetlerini eksiksiz bir biçimde sunmaktadır. Bizler evlerimizde salgından korunmak için beklerken onlar işyerlerinde, sokakta, ülkemizin dört köşesinde alanlarda hizmet üretmeye devam etmektedir. Bütün bu çabalar sonucunda hastanelerimizde, vergi dairelerinde, postanelerde hizmetler kesintisiz bir şekilde devam etmekte elektrik, su, internet, telefon, güvenlik, adalet gibi temel ihtiyaçlarda hiçbir sorun yaşanmamaktadır.

Elbette bu sürecin getirdiği olumsuzlukların bir ayağı da ekonomiktir. Yapılan araştırma, korona günlerinde sağlık ve gıda harcamalarının büyük bir artış gösterdiğini ortaya koymuştur. Sadece dört ayda gıda fiyatları %11,32, sağlık giderleri ise %8,6 zamlanmıştır. Araştırmaya göre dört kişilik bir ailenin zorunlu masrafları dört ay içinde tam 468,3 lira zamlanmıştır. Memur maaşlarına yıl başında ortalama 220 lira zam yapıldığı düşünüldüğünde maaşların ortalama aylık 268 lira yani %6,5 eridiği ortaya çıkmaktadır.

Bu süreç getirecekleri ve götürecekleriyle uzun süre etkisini hissettirecek belki de hayatımız hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktır. Bütün bu belirsizlikler içinde en güzel şekilde hizmet üreten kamu çalışanlarının ekonomik kaygılar nedeniyle yeni bir kaosa girmesi önlenmelidir. Salgınla mücadeleyi başarılı bir biçimde yönettik ve tedbirler yavaş yavaş yumuşatılıyor. İnşallah çok yakın bir zamanda hayatımızı normalleştirmeye de başlayacağız.

Her şey normale dönse bile eğer bir tedbir alınmazsa bu salgının ekonomik etkileri bizleri başka bir krizin içine sürükleyecektir.

Hepimizin bildiği gibi kamuda bayram ikramiyesi almayan tek kesim memurlar ve sözleşmeli personeldir. Yaşanan ekonomik gelişmeler, içinde bulunduğumuz mübarek Ramazan ayı ve çok yakında idrak edeceğimiz Ramazan Bayramı ile birlikte değerlendirildiğinde kamu görevlilerimizin bayram ikramiyesi ile ödüllendirilmesi ve %7’lere dayanan dört aylık kayıplarının bu yolla telafi edilmesi, bütün sonuçlarıyla hayırlı bir yaklaşım olacaktır.”

 

MEMURLARA HAKSIZ İTHAMDA BULUNAN AVUKAT HAKKINDA ŞİKAYETTE BULUNACAĞIZ 08 Mayıs 2020, Cuma | 17:05

0

 

08 Mayıs 2020, Cuma | 17:05

 

Bilindiği üzere, geçtiğimiz yılın son aylarında ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyayı etkisi altına alarak küresel bir salgın haline gelen covid-19 vakaları ülkemizde hızla artmaya devam etmektedir. Bu kapsamda, öncelikli olarak bireyler arası yakın temasın engellenmesine, sosyal mesafenin tüm çalışma sahalarında korunmasına yönelik birçok tedbir alınmış olup, kamu kurum ve kuruluşlarında dönüşümlü çalışma uygulamasına geçmek suretiyle kamu hizmetinin devamı sağlanmıştır.

Bu kapsamda, salgının kontrol altına alınması ve vakaların artış hızı dikkate alınarak; 30 Nisan 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Yargı Alanındaki Hak Kayıplarının Önlenmesi Amacıyla Getirilen Durma Süresinin Uzatılmasına Dair Karar ile; “Covid-19 salgın hastalığının ülkemizde yayılmasını ve yargı alanında doğabilecek hak kayıplarını önlemek amacıyla; 7226 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun geçici 1 inci maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen durma süresi, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununda öngörülen zorunlu idari başvuru yoluna ilişkin süreler hariç, 1/5/2020 (bu tarih dahil) tarihinden 15/6/2020 (bu tarih dahil) tarihine kadar (salgın hastalığın yayılma tehlikesinin daha önce ortadan kalkması halinde yeniden değerlendirilmek üzere) uzatılmıştır”

Ancak, salgınla mücadelede gelinen nokta göz önüne alınarak normalleşme süreci takvimi oluşturulmuş ve bu kapsamda da 11 Mayıs gününden itibaren avm’lerin açılmasına karar verilmiştir.

İstanbul Barosuna kayıtlı 57725 sicil numaralı Erdem YAVRUTÜRK isimli avukat ise, bu karara karşı sosyal medya hesabından “Böyle saçmalık olamaz. Avmler 11’inde açılıyorsa adliyeler için sürenin öne çekilmesinin ne sakıncası var? Memurlar zaten yata yata para alıyordu daha yatmalarının ne lüzumu var? Avmler adliyelerden daha mı hijyenik daha mı güvenli?” şeklinde paylaşım yapmış, sistem eleştirisi içerisinde devlet memurlarını iş yapmamakla itham etmiş ve açıkça aşağılamıştır.

Oysa ki salgınla mücadelede tüm kamu görevlileri canla başla, gerektiğinde kendi sağlıklarını dahi ikinci plana atarak, hiçbir kamu görevi aksamayacak şekilde çalışmaya devam etmektedirler. Özellikle yaşanan bu zorlu süreçte, adı geçen şahsın açıklamalarının TCK m. 216 kapsamında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” fiilini oluşturduğu açıktır. Zira yapılan paylaşım ile, tüm memurların, çalışmamakla itham edildiği ve toplum önünde bu şekilde bir algı oluşturulmaya çalışıldığı aşikardır.

Devletin ve kamu hizmetinin devamlılığının sağlanması adına, büyük bir özveri ile çalışan memurların bu şekilde aşağılanmasının kabulü tarafımızca mümkün olmayıp, Türk Büro-Sen olarak, ilgili hakkında gerekli şikayet yollarına başvuracağımızı belirtiyor, adı geçen şahsı şiddetle kınıyoruz.

 

NİSAN 2020 ASGARİ GEÇİM SONUÇLARI AÇIKLANDI 08 Mayıs 2020, Cuma | 15:27

0

 

08 Mayıs 2020, Cuma | 15:27

 

NİSAN AYI YOKSULLUK SINIRI ARAŞTIRMASINA GÖRE KORONA GÜNLERİNDE CEBİMİZE YANSIYAN ENFLASYON TÜFE’Yİ İKİYE KATLADI

Türkiye Kamu-Sen Araştırma Geliştirme Merkezi, Nisan ayına ilişkin Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması sonuçlarını açıkladı.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun resmi verilerinden faydalanılarak yapılan araştırmada 2020 yılının ilk dört ayı itibarı ile geçinme maliyetlerinin, enflasyonun iki kat üzerinde artış gösterdiği saptandı.

Geçinmek Her Geçen Gün Zorlaşıyor; Aylık 7 Bin 366 Lira Kazanamayan Aile Yoksul Sayılıyor

Yapılan araştırmada çalışan tek kişinin yoksulluk sınırının Nisan ayında 3.584,34 TL’ye yükseldiği belirlendi. Çalışan tek kişinin yoksulluk sınırı geçtiğimiz ay %0,81 oranında artarken dört aylık artış %5,23 oldu.

Dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddi ise Nisan ayında 7.365,99 lira olarak tespit edildi. Sonuçlar, dört kişilik bir ailenin asgari geçim haddinin bir önceki aya göre %1,52 oranında arttığını ortaya koydu. Ailenin geçinme maliyeti Ocak-Nisan döneminde %6,79 artış gösterdi.

Çalışan tek kişinin açlık sınırı ise bir önceki aya göre %0,71 oranında arttı ve 2.766,57 lira olarak hesaplandı. Açlık sınırındaki dört aylık artışı ise %4,93 oldu.

Memur Maaşının Üçte İkisi Yalnızca Kira ve Mutfak Masrafına Gidiyor

Türkiye’de 4 kişilik bir ailenin ortalama gıda ve barınma harcamaları toplamı ise 2020 yılı Nisan ayında 2.848,82 lira olarak tahmin edildi.  Yapılan araştırmada, 4 kişilik bir ailenin sağlık kuruluşlarının belirlediği gibi sağlıklı bir biçimde beslenebilmesi için gerekli aylık gıda harcaması 1.798,20 lira oldu. Nisan 2020 itibari ile ortalama 4.234,52 TL ücret alan bir memurun ailesi için yaptığı gıda harcaması, maaşının %42,47’sini götürdü.

Türkiye İstatistik Kurumu verilerinde 1.050,62 lira olarak belirlenen kira gideri ise Nisan 2020 ortalama maaşının %24,81’ine denk geldi.

Buna göre bir memur, Nisan ayında ortalama maaşının %67,28’ini yalnızca gıda ve barınma harcamalarına ayırmak zorunda kaldı.

Ortalama ücretle geçinen bir memurun; ailesinin ulaşım, sağlık, eğitim, haberleşme, giyim gibi diğer zorunlu ihtiyaçlarını karşılaması için Nisan 2020 maaşından geriye yalnızca %32,72’si yani 1.385,53 TL kaldı.

Harcamalardaki Artış Enflasyonu İkiye Katladı

Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre yılın dört aylık diliminde TÜFE %3,16 oranında artış göstermişken vatandaşlarımızın cebine yansıyan ve reel enflasyon olarak ifade edebileceğimiz zorunlu harcama enflasyonu %6,79’a ulaştı.

Araştırma sonuçları cebimize yansıyan enflasyonun TÜFE’yi ikiye katladığını ortaya koydu. 2020 yılı başında memurlara altı ay için yapılan %4 oranındaki maaş zammı, zorunlu tüketim mallarına gelen zamlarla eridi; memurlar geçen yılki alım güçlerinin bile gerisine düştü.

Gıda ve Sağlık Harcamaları Cebimizi Yaktı

Araştırmada 4 kişilik bir ailenin vaz geçemeyeceği aylık zorunlu harcamalarının Ocak-Nisan arasındaki 4 ayda 468,3 TL zamlandığı ortaya çıktı. Dört aylık dönemde özellikle gıda ve sağlık harcamalarındaki artış dikkati çekti. Bu dönemde mutfak masrafları ortalama %11,32, sağlık harcamaları ise %8,6 zamlandı.

Genel Başkan Önder Kahveci: “Virüsün Yaralarını Sarmaya Çalışan Memurlara Bir Darbe De Geçim Sıkıntısıyla Vurulmasın”

Araştırma sonuçları hakkında değerlendirmelerde bulunan Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, Covid-19 salgını nedeniyle evlerimize kapandığımız dönemde masrafların özellikle arttığına dikkat çekerek, “Salgın nedeniyle işsiz kalmış, gelirlerinin bir bölümünü kaybetmiş milyonlarca çalışanımız var. Bu esnada masrafların ve yaşam maliyetlerinin de yükselmesi yaşadığımız travmayı bir kat daha artırıyor.

Bilhassa işyerlerinin faaliyetlerini sınırlandırdığı, turizm ve ulaşımın durduğu, lokantaların, kafelerin, alışveriş merkezlerinin kapandığı bu dönemde ekonomide yaşanan durgunluk ve pahalılık, çarkları durma noktasına getirebilir. Piyasalar durgunluğa terk edilmemelidir. Bunun birinci yolu tüketicinin alım gücünün yükseltilmesi ve harcama kabiliyetlerinin korunmasıdır.

Mübarek Ramazan ayını idrak ettiğimiz şu zor günlerde vatandaşlarımıza yapılan desteklerin artırılması, özellikle kamuda bayram ikramiyesi alamayan tek kesim olan memurlarımıza da bayram ikramiyesi verilmesi piyasaların canlanmasını sağlayacaktır.

Virüs nedeniyle yaşadığımız sıkıntıları atlatmaya çalıştığımız şu günlerde kamu çalışanları bir de geçim sıkıntısıyla dertlenmemelidir. Ocak ayında memurlar ortalama 220 lira zam almışlardı ama Nisan ayına gelindiğinde masrafları tam 468 lira arttı. Yani memurlar şu anda bile aylık 248 lira zararda; bu rakam Mayıs ve Haziran aylarında daha da artacak, geçinmek daha da zorlaşacak.

Yetkililerin özellikle bayram ikramiyesi konusunda göstereceği irade virüsün doğuracağı sosyal ve ekonomik sorunların çözümü için önemli bir aşama olacaktır.”  dedi.

 

1 MAYIS EMEK VE DAYANIŞMA GÜNÜ KUTLU OLSUN 30 Nisan 2020, Perşembe | 18:13

0

 

30 Nisan 2020, Perşembe | 18:13

 

Genel Başkanımız Önder Kahveci, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü nedeniyle aşağıdaki mesajı yayınlayarak, tüm çalışanların gününü kutladı.

“Bütün çalışanlarımızın 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününü kutluyoruz. “İlkemiz önce ülkemiz” parolasıyla, başta devletimizin birliği ve bütünlüğü; milletimizin kardeşlik, huzur ve mutluluğu olmak üzere “Dik baş, tok karın, mutlu yarın” diyerek kamu görevlilerimizin hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi için mücadele ediyoruz. Türkiye Kamu-Sen olarak mücadelemizin, Devletimizin kuruluş felsefesine uygun bir biçimde, muasır medeniyet seviyesine ulaşmak için olduğunu özellikle vurgulamak isteriz. 

Bizler, ekmek kavgasının kutsallığına inanırız. Helal kazanç sağlarken hayatını kaybedenlerin şehitlik mertebesinde değerlendirilmesi de emeğin mübarek bir değer olduğunu ortaya koyar. Bu nedenle, alın terini akıtıp, evine ekmek götürme telaşında olan çalışanlarımızın, hak ettiği saygıyı görmesi ve emeğinin karşılığını alması gerekmektedir. 

Çalışanın hakkını alması için verdiğimiz mücadelede, sesimizin daha gür çıkması, sorunlarımızın gündeme getirilmesi ve çözüm yollarının bulunması konusunda 1 Mayıs’ı bir fırsat olarak görüyoruz. Ülkenin toplam gelirinden, herkesin adil miktarda pay alamaması, paylaşım sırasında belli grup ya da kişilerin kollanması, gelir dağılımının bozulmasına, haksızlığa ve yersiz zenginleşmeye neden olmaktadır. Haksız kazanç ve yersiz zenginleşmenin sonucunda; açlık ve yoksulluk tehlikesiyle baş başa kalan ve çalıştığı halde geçimini sağlayamayan bir toplum ortaya çıkar. 

Ne yazık ki günümüzde çalışmak, düşük ücretler nedeniyle artık yoksulluğu önlemeye yeterli gelir sağlamamaktadır. Hiçbirimiz çalıştığı, çabaladığı halde yoksul olmak istemeyiz. Kimsenin emeğinin sömürülmesine göz yumamayız. Bu noktada ortak çıkarlarımızı korumak için bir araya gelerek, güç birliği yapmamız zorunlu hale gelir. Bu nedenledir ki 1 Mayıs’ın; emeğinden başka sermayesi olmayan çalışan, işsiz, yoksul, esnaf ve ev hanımlarının bir araya gelerek hakları için seslerini yükselttiği ve güç birliği yaptığı gün olması gerektiğine inanıyoruz.  

Geçtiğimiz yıl milli mücadelemizin başlangıcının 100. yılı olması münasebetiyle 1 Mayıs’ı milli mücadelemizin başlangıç noktası, Samsun’da büyük bir katılımla ve coşkuyla kutlamış, milli birlik, milli egemenlik, milli devlet ve milli sendika için her alanda yeniden milli bir mücadele başlattığımızı ifade etmiştik. Bu yıl da 23 Nisan 1920’de elde ettiğimiz milli egemenliğimizin 100. yılını kutlamanın coşkusu ve gururu içindeyiz. Ne yazık ki, küresel salgın nedeniyle bu coşkumuzu alanlara, sokaklara, işyerlerine taşıyamıyoruz. 

 

İçinden geçmekte olduğumuz bu zor günlerde, hayatımızın normal akışında seyretmesi işçisinden memuruna, zanaatkarından esnafına kadar her şart altında fedakârca emek harcayan çalışanlarımız vasıtasıyla mümkün olmaktadır. Bugün salgına karşı en büyük gücümüz, başta sağlık çalışanlarımız olmak üzere bütün kamu görevlilerimizin ve çalışanlarımızın fedakâr hizmetleridir. Hepimizin sağlık kaygısı nedeniyle evlerine kapandığı şu günlerde devletimizin posta, zabıta, belediye, itfaiye, güvenlik, ulaşım, vergi, tapu, tarım ve ormancılık, diyanet, eğitim, sağlık, kültür, sanat, elektrik, su, altyapı hizmetleri kesintisiz olarak devam ediyorsa elbette bunu canları pahasına hizmet yürüten kamu görevlilerimize borçluyuz. 

Böylesine olağanüstü bir dönemde kamu hizmetlerinin devamlılığının ve güvenceli istihdamın önemi bir kere daha ortaya çıktı. Kamu görevlilerinin taleplerinin beyhude bir istek değil bir gereklilik olduğu bir kere daha görüldü. Yaşananlar, bizlere emeğin ne denli kutsal bir değer olduğunu bir kere daha gösterdi. 

Bugüne kadar uygulanan sosyal ve ekonomik politikalar, işsizliği, sözleşmeli, güvencesiz, esnek ve kuralsız çalışmayı yaygınlaştırdı, reel ücretler azaldı, geçim zorlaştı. Salgın nedeniyle işsizlik daha da arttı, gelir düştü, güvencesiz ve esnek çalışmanın temel çalışma sistemi olabileceği dahi tartışılmaya başlandı. 

Salgından sonra özellikle çalışma hayatının büyük bir dönüşüm yaşayacağı açıktır. Bu dönüşümün çalışanlarımız aleyhine, güvencesizliği körükleyecek, ücretlerin düşmesine neden olacak şekilde gelişmemesi için daha fazla örgütlenmeye ve her zamankinden daha fazla mücadeleye ihtiyacımız olacaktır. İçinde bulunduğumuz durum, yalnızca ülkemizin değil tüm dünyanın ortak sorunudur. Bizler bu sürecin haklarımızın kısıtlanmasına değil emeğin ve emekçinin değerinin anlaşılarak haklarının teslim edilmesine vesile olmasını istiyoruz. 

Tüm çalışan örgütleri; bundan sonra görüş ayrılıklarını bir kenara komalıdır. İşçisiyle, memuruyla, işsizi ve emeklisiyle hep birlikte büyümesine katkıda bulunduğumuz milli gelirin hakça paylaşılması, sosyal devlet ilkesinin hayata geçirilmesi ancak adaletsizliğe “dur” diyen bireyler ve kurumların çoğalmasıyla mümkün olacaktır.

Her zaman ifade ettiğimiz gibi biz,  

  • Huzurlu ve insan onuruna yaraşır bir yaşam istiyoruz.
  • Esnek ve güvencesiz istihdam modellerinin kaldırılmasını, tüm kamu görevlilerinin kadrolu, aile birliğinin teminat altına alındığı güvenceli bir istihdam sisteminde tek çatı altına toplanmasını istiyor, Devletin memuruna sıfat olarak harfler ve rakamlar değil, Devletin kadrolu memuru sıfatı yakışır diyoruz.
  • Her alanda adalet ve liyakatin esas alındığı, hak eden memurun hak ettiği göreve yükselebildiği bir sistem istiyoruz.
  • Enflasyon kadar zam çıkmazından kurtulmak istiyoruz.
  • Nimette de külfette de adalet istiyoruz. Büyümeden pay istiyoruz. Adil bir gelir dağılımı istiyoruz.
  • Ailesinin insanca yaşamasına yetecek düzeyde ücret alan kamu çalışanı görmek istiyoruz.
  • Kamu görevlileri ile birlikte tüm çalışanların örgütlenme, toplu sözleşme ve grev haklarını özgürce kullanabildiği bir ülke istiyoruz.
  • Şeffaf ve adil bir yönetim istiyoruz.
  • Çalışma barışını sağlamış, yönetime katılma hakkı olan çalışanlar görmek istiyoruz.
  • Geleceğe güvenle bakan, birbirine saygılı, mutlu, müreffeh, muasır medeniyet seviyesinin de üzerine çıkmış bir toplum istiyoruz.

Türkiye Kamu-Sen olarak dayanışma ruhu içinde bir araya geldiğimiz, demokratik ve sosyal haklarımızı elde ettiğimiz, adaletli bir yapı içinde, yeniden meydanları coşkuyla doldurduğumuz 1 Mayıslarda buluşmak dileğiyle, tüm çalışanlarımızın Emek ve Dayanışma Gününü kutluyoruz.”

Önder KAHVECİ

Genel Başkan  

 

TİCARET BAKANLIĞINA MAAŞ ÖDEMELERİ İLE FAZLA MESAİLERİN BİRLEŞTİRİLEREK VERGİLENDİRİLMESİYLE İLGİLİ YAZI YAZDIK 29 Nisan 2020, Çarşamba | 12:26

0

 

29 Nisan 2020, Çarşamba | 12:26

 

Bilindiği üzere Ticaret Bakanlığı maaş ödemeleri ile fazla çalışma ücretlerini birleştirerek vergilendirmektedir.

Sendikamız konuyla ilgili olarak Ticaret Bakanlığına yazdığı yazı ile, bu uygulamanın yanlış olduğunu maaş ve fazla çalışma ücretinin birleştirilerek vergilendirilemeyeceğine dair mahkeme kararı olduğunu, personelden kesilen fazla gelir vergisinin yasal faizi ile iadesini talep etmiştir.

 

GENEL BAŞKANIMIZ ÖNDER KAHVECİ BAKAN ZEHRA ZÜMRÜT SELÇUK İLE GÖRÜŞTÜ 28 Nisan 2020, Salı | 17:35

0

 

28 Nisan 2020, Salı | 17:35

 

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk İşçi, İşveren, Memur Konfederasyonları temsilcileriyle ve bazı kurum yöneticileri ile telekonferans sistemiyle konuşarak gündemdeki konuları istişare etti. Bu kapsamda Genel Başkanımız Önder Kahveci ile de görüşen Bakan Selçuk, önemli konular hakkında görüş alışverişinde bulundular.

Covid-19 nedeniyle yaşanan son gelişmelerin değerlendirildiği görüşmede Genel Başkanımız Önder Kahveci kamu çalışanlarının taleplerini bir kez daha Bakan Selçuk’a iletti.

KAHVECİ: SAĞLIK ÇALIŞANLARINA TAVANDAN ÖDEME SÜREKLİ HALE GELMELİDİR. AKSAKLIKLAR VE ADALETSİZLİKLER BİR AN ÖNCE GİDERİLMELİDİR.

Yaşanan pandemi sürecinin devletimiz ve milletimizin el birliği yapmasıyla güçlü bir şekilde yönetildiğini belirten Kahveci, sağlık çalışanlarının tavandan maaş ödemesi hususunda yaşanan sıkıntılara değindi ve bu düzenlemenin sürekli hale gelmesi gerektiğinin altını çizerek şunları söyledi:

“Dünyayı sarsan Pandemi sürecini ülke olarak, hem kamu kurumları hem de yöneticilerimiz, devletimiz ve milletimizle el birliği içinde güçlü bir şekilde yönetiyoruz. Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Mukayese yaptığımız zaman, birçok ülkeden daha iyi durumdayız. Salgınla mücadelede en ön safta olan sağlık çalışanlarını ayakta tutmak için bizler de katkı sunmak adına elimizden geleni yapmaya çalıştık.

Sağlık çalışanlarıyla ilgili bir takım düzenlemeler yapıldı ama bu düzenlemeler tam hedefine ulaşmadı. Sağlıkta 32 bin atama yapılması yerinde oldu özellikle üniversite hastanelerinde ciddi personel açığı vardı. Hekim dışı sağlık personeli açığı hat safhada. Üniversite hastanelerinde hemşire eksikliğinden kaynaklı kapanan klinikler var. 8600 civarında atama yapılmasına izin verildi.  Bu da gerçekleşirse hastanelerin biraz nefes alması sağlanabilir.

Döner sermayelerin tavandan ödenme meselesi çok konuşuldu. Kamuoyunda yanlış algılamaya neden oldu. Sağlık çalışanlarına ilave ek bir ödeme yapılmış gibi bir algıya sebebiyet verdi. Böyle bir durum gerçek değil. Sağlık çalışanlarının döner sermaye ödemeleri 1989 yılından beri uygulanan bir ücretlendirme şeklidir. Ama sanki ilave bir ücret verilmiş gibi bir algı oluştu. Oysa almakta oldukları ücretlerin tavandan ödenmesi için kolaylaştırma yapıldı. Bunun da gerekçesi şudur, hastanelerimizdeki gelir düşüklüğünü telafi etmek için hazineden destek yapıldı. Ama ortada bir huzursuzluk var. GİH sınıfındaki arkadaşlarımız 10 , 15 lira gibi bir performans ücreti aldılar.  Dolaysıyla burada bir adaletsizlik oluştu. İnşallah bu giderilir. Döner sermayelerin tavan ödeme biçiminin sürekli hale gelmesi ve emekliliğe yansıtılması çok mantıklı olacaktır.”

KAHVECİ: SAĞLIKTA ŞİDDET KONUSUNDA TOPYEKÜN MÜCADELE ETMEZSEK, YARIN HASTANELERDE DOKTOR, HEMŞİRE BULMAKTA ZORLANACAĞIZ

Zor günlerden geçtiğimiz bugünlerde büyük bir fedakarlıkla hizmet veren sağlık çalışanlarına yönelik şiddetin önüne geçilemediğine dikkat çeken Kahveci şu uyarıda bulundu:

“Sağlıkta çalışanlara şiddetin önlenmesine yönelik cezaların %50 artırıldığı şiddet yasası maalesef olayların önüne geçemedi. Trabzon’da yaşanan olay gösterdi ki, sağlıkta şiddet konusunda topyekün ortak akılla hareket ederek eylem planı gerçekleştirmemiz gerekiyor. Yoksa yarın hizmet edecek doktor hemşire gibi sağlık çalışanı bulmakta zorlanacağız.”

KAHVECİ: PTT ÇALIŞANLARININ İŞ YÜKÜ ARTTI, MUTLAKA ÇALIŞANLARININ ŞARTLARI DÜZELTİLMELİDİR

Genel Başkanımız, Covid 19 hastalığından dolayı yaşamını yitiren sağlık çalışanlarına şehitlik verilmesi yönünde İç İşleri Bakanlığına da teklif götürdüklerini belirterek, PTT çalışanları gibi kamuda zor şartlarda görev yapanların durumunun gözetilmesinin önemine değindi:

“Cumhurbaşkanlığı genelgesiyle kamuda çalışanların durumunun ayarlanması yönündeki kararların uygulanmasında aksaklılar yaşanan kurumlar var. Mesela PTT’de 12 yaşından küçük çocuğu olanlara idari izin verilmiyor. Kronik rahatsızlığı olanlara da izin verilmiyor. PTT’de çalışan dağıtıcı arkadaşlar zor şartlarda çalışıyor. İş yükleri de çoğaldığı için bu arkadaşların mutlaka rahatlatılıp, kolaylık sağlanması gerekiyor. Onların da fiili hizmetten faydalanmasını talep ediyoruz. Bize gelen bazı bilgiler var ki, örneğin İşkur’da esnek çalışma konusunda ciddi sıkıntılar var. Sosyal izolasyonu sağlamaya yönelik tedbirlerle, bazı kurumlarımızda yaşananlar bağdaşmıyor.”

KAHVECİ: BELEDİYELERDE KEYFİ UYGULAMALARIN ÖNÜNE GEÇİLMELİDİR

Daha önce KPDK’da belediyelerde iş akdi feshe edilen çalışanların durumunu düzeltmeye yönelik alınan kararı hatırlatan Kahveci, “Belediyelerde iş akitleri sonlandırılan çalışanlar var. KPDK’da görüştüğümüzde bununla ilgili bir düzenleme yapılacağı söylenmişti. İnşallah kısa sürede çözüm bulunur. Belediyelerin keyfi uygulamalarının önüne geçilmelidir. “ dedi.

KAHVECİ: 3600 EK GÖSTERGE DÜZENLEMESİNİN YAPILMASININ TAM ZAMANIDIR

Salgınla mücadelede en ön safta yer alan kamu çalışanlarının beklediği 3600 ek gösterge düzenlemesini bir kez daha hatırlatan Kahveci, kamu çalışanlarına bayram ikramiyesi verilmesini istedi:

“Tüm kamu çalışanlarını kapsayacak şekilde 3600 ek gösterge düzenlemesinin de bir an önce hayata geçirilmesini bekliyoruz. Kamu çalışanları bu dönemde bu düzenleme ile motive olacaktır. Hem de alım güçleri artacaktır. Zaten çoğu kamu çalışanı görevinin başındadır. Salgınla mücadelede çok ciddi katkı sağlıyorlar. Diğer bir husus da şudur ki; bayram ikramiyesini sadece memurlar almıyor. Önümüzdeki bayramda emeklilere uygulanan bayram ikramiyesinin kamu çalışanlarına da verilmesini istiyoruz.”

KAHVECİ: 65 YAŞ ÜSTÜ VATANDAŞLARIMIZA BELLİ SAATLERDE YÜRÜYÜŞ YAPILMASI İÇİN İZİN VERİLMELİDİR

Görüşmede, maske dağıtımı konusunda yaşanan aksaklıklara yönelik teklifte de bulunan Kahveci, 65 yaş üstü vatandaşlarımızın durumuna da bir düzenleme getirilmesi gerektiğine işaret etti:

“Maskenin devlet tarafından ücretsiz dağıtılması kararı çok güzel ama bazı aksaklıkların yaşandığı konusunda bilgiler geliyor. Belki bir tavan ücret belirlenerek alabilen vatandaşlarımızın bunu temin etmesi, alamayan vatandaşlarımıza da yine devletin ücretsiz olarak maskeyi dağıtması sağlanabilir. Emeklilerimizin de talepleri var. 65 yaş üzeri evdeler. En azından günün belli saatlerinde büyüklerimizin yürüyüş yapmasının yolu açılabilir.”

KAHVECİ: 1 MAYIS’TA TÜM ÇALIŞAN ÖRGÜTLERİ BİR ARAYA GELEREK MESAJ VERMELİDİR.

Yaklaşan 1 Mayıs Emek ve Dayanılma gününe de değinen Kahveci, ”1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü yaklaşıyor. Yaşanan bu pandemi olayından dolayı sokaklarda kutlayamayacağız. 1 Mayıs’da, işçi işveren ve kamu görevlileri sendikalarıyla hep beraber ortak bir mesaj verebiliriz kanısındayım” dedi.

BAKAN SELÇUK: BU SÜREÇTE BİR DESTAN YAZILIYOR. SİZ DE BU DESTANIN PAYDAŞISINIZ

Genel Başkanımız Önder Kahveci’yi dinleyen Bakan Selçuk, “Bu süreçte bir destan yazılıyor ve sizler de bunun paydaşlarısınız. Herkes taşın altına elini soktu. Fedakarlıklar ortadadır. Bunları görüyoruz. Elimizdeki imkanları en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz“ dedi.

Bakan Selçuk, yaşanan bu zor süreçte ellerinden geleni yapmaya gayret ettiklerini kaydederek, yavaş yavaş kontrolü elden bırakmadan normalleşme sürecine geçmeyi planladıklarını ifade etti ve “Etap etap normalleşme sürecine geçtiğimizde 65 yaş üstü vatandaşlarımız da faydalanacaktır. Bu süreçte talepleri yapmaya gayret edeceğiz. Bununla beraber 3600 ek gösterge düzenlemesi Sayın Cumhurbaşkanımızın sözüdür. Eninde sonunda yürürlüğe girecektir” dedi.

 

BAŞARISIZLIKLARINI SENDİKAMIZA MAL ETMEYE ÇALIŞANLARA CEVABIMIZDIR 27 Nisan 2020, Pazartesi | 13:03

0

 

27 Nisan 2020, Pazartesi | 13:03

 

TÜRK BÜRO-SEN GENEL BAŞKANI OSMAN EKSERT’İN YAZILI BASIN AÇIKLAMASI

Küresel salgın nedeniyle pek çoğumuzun evlerinde kalmak zorunda olduğu şu günlerde kamu görevlilerimiz de geçmişin muhasebesini yapma, bugünü değerlendirme ve geleceklerini planlama fırsatı buldular. Özellikle son birkaç yıldır alım güçlerinin düşmesi nedeniyle yaşadıkları geçim sıkıntısının nedenlerini de araştırdılar.

Elbette neresinden baksak, bugün kamu görevlilerimizin yaşadığı ekonomik sorunların temelinde 2009 yılından beri genel anlamda yetkili olan malum konfederasyon ile 2013 yılından beri Büro ve Bankacılık Hizmet Kolunda yetkili olan bu konfederasyona bağlı malum sendika karşımıza çıkıyor. Şimdi kamu görevlilerimiz bu gerçeğin çok daha iyi farkına vardılar ve memurlara 11 yıldan beri faydadan çok zarar getiren bu oluşumlardan kopuşlar başladı.

Bu kopuşları sendikacılık yaparak durdurma becerisi gösteremeyen malum sendika yetkilileri de bütün vebali Türk Büro-Sen ve Türkiye Kamu-Sen’in üzerine atarak bir çıkış yolu arıyor ve geçmişlerini dahi inkâr ederek 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin olumsuzluklarının bile sorumlusu olarak bizleri göstermeye çalışıyorlar.

Her şeyden önce bilinmelidir ki, 666 sayılı KHK’nın yayınlanma tarihi 2 Kasım 2011’dir ve bu tarihte genel yetkili konfederasyon şu anda da yetkiyi elinde bulunduran malum sendikanın bağlı olduğu kuruluştur. Söz konusu KHK yalnızca Büro ve Bankacılık Hizmet Kolunda değil 11 hizmet kolunda görev yapan bütün kamu görevlilerini ilgilendirdiği için eğer bu konuda bir istişare söz konusu olduysa Bakanlık yetkilileri ile sözde yetkiyi elinde bulunduran bu malum konfederasyon arasında yapılmış olmalıdır. 

Biz, bu Kanun Hükmünde Kararnamenin bir gecede hiç kimseye danışılmadan ve öncesinde ne Türkiye Kamu-Sen’e ne de Türk Büro-Sen’e bilgi verilmeden çıkarıldığını biliyoruz. Ama o dönemde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Yardımcısının kim olduğunu da biliyoruz. Buna karşın Kararnamenin çıktığı ilk günden itibaren her türlü tepkiyi gösterdik. Hizmet kolumuzdaki diğer sendikalarla alanlara indik bir gümlük iş bırakma eylemi de dahil olmak üzere,  ortak eylemler gerçekleştirdik. Hazırladığımız raporlarla her platformda sorunları ve çözüm önerilerini dile getirdik.

O dönemde cesaret edip meydanlara inemeyenler, yetkili olan konfederasyonları aracılığıyla çözüm üretmekten aciz kalanlar, toplu sözleşmelerde yetkililere tek bir laf edemeyenler, şimdi kamu görevlilerimizin içinde bulunduğu açmazın sorumlusu olarak bizi gösterip kendilerince günah çıkarıyorlar.

Bizleri sorunların kaynağı olarak gösterme gafletine düşenler, yetkiyi aldıkları 2009 yılından sonra, bir toplu görüşme, beş toplu sözleşme sürecinde kamu görevlilerine elle tutulur hangi kazanımı sağlamışlardır?

2012 yılındaki toplu sözleşmede, Türkiye Kamu-Sen maaş zammı teklifinin yükseltilmesi için her alanda mücadele yürütürken bunların Hakem Kurulu’na gönderdiği akademisyen, hükümetin maaş artış teklifini kabul etmemiş midir?

2013 yılı toplu sözleşmesinde, müzakere dahi yapmadan 2 oturumda 123 liraya imza atıp, memurların enflasyon farkını unutanlar bunlar değil midir?

2015 yılında memurların maaş zammının 1,8 puanının çalınmasına bunlar göz yummamış mıdır?

2017 yılında sahne önünde kahramanlık yapıp, sahne gerisinde kirli pazarlıklar yürütenler ve yarım puanlık artışa tav olup ortak eylem önerimizi reddederek toplu sözleşme imzalayanlar bunlar değil midir?

2019 yılı toplu sözleşme görüşmelerinde yapılan 5 oturumda tek bir memur sorununu dahi masaya taşıyamayan acizler bunlar değil midir?

Bütün bu dönemlerde enflasyonun bile altında maaş zammı alarak memur maaşlarının erimesine neden olanlar bu sarı sendikacılar değil midir?

Onlarca kurumun bağlı olduğu Büro ve Bankacılık Hizmet Kolu olarak baktığımızda ise 2013 yılında hiçbir ekonomik getirisi olmayan 6 maddeye, 2015 yılında 10 maddeye, 2017’de 5 maddeye paşa paşa imza atıp adına toplu sözleşme diyen, 2019 yılında ise TÜİK çalışanlarına fotoğraflı kurum kartı verilmesinden başka hiçbir katkı sağlayamayan, üstelik 2017 yılında Nüfus Müdürlüğü çalışanlarının 5 kat olarak ödenen fazla mesai ücretlerinin 3 kata düşürülmesi için imza atanlar mı kamu görevlilerinin haklarını koruduklarını iddia etmektedir?  

Bu çarpık ve kirli sendikal anlayışın kamu görevlilerine nasıl bir ekonomik darbe vurduğunu aşağıdaki Maliye Bakanlığı ve TÜİK gibi resmî kurumlardan aldığımız verilerden derlediğimiz grafikler çok daha açık ortaya koymaktadır.

Malum konfederasyon ve bu konfederasyonun Büro ve Bankacılık Hizmet Kolundaki uzantısının bu saydığımız icraatları neticesinde Türkiye Kamu-Sen’in yetkili olduğu 2002-2009 yılları arasında reel olarak sürekli yükselen memur maaşları, 2010 yılından sonra enflasyonun dahi altında kalmış, memurlarımızın alım gücü sürekli düşmüştür.

Tablo 1’de de görüldüğü üzere Türkiye Kamu-Sen’in yetkili olduğu dönemde maaşlar hiç erimemiş, daima yıllık enflasyonun üzerinde artış göstermiştir.

Ancak malum konfederasyonun yetkili olmasıyla birlikte enflasyon farkları da dahil olmak üzere 2010, 2013, 2015 ve 2018 yıllarında maaş artış oranlarının TÜFE’nin altında kaldığı görülmektedir.  

Tablo 1

Türkiye Kamu-Sen ve malum konfederasyonun memur maaşların olan katkısı, zamların enflasyondan arındırılmış hali incelendiğinde Tablo 2’de çok daha açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır.  

Tablo 3’te ise 2002 yılından beri ekonomik büyüme ve TÜFE ile memur maaş zamlarının gelişimi görülmektedir. Tablodan da anlaşılacağı üzere Konfederasyonumuzun yetkili olduğu dönemde ekonomik genişlemeye paralel olarak artan ortalama memur maaşları malum konfederasyonla birlikte reel olarak erimeye başlamış, 2019 yılına gelindiğinde ise olması gerekenin olması gerekenden %52 daha düşük kalmıştır.  

Benzer durum Tablo 4’te gösterilen en düşük dereceli memur maaşı için de geçerlidir. Türkiye Kamu-Sen’in yetkili olduğu 2002-2009 arasında ekonomik genişlemeden hak ettiği payı alan hatta verdiğimiz mücadele sonunda 2008 ve 2009 yıllarında ekonomik genişleme olan TÜFE ve büyümenin dahi üzerinde artış gösteren en düşük dereceli memur maaşı, 2019 yılında olması gerekenin %41,5 daha altında belirlenmiştir.

Yukarıdaki grafikler sarı sendikacılık ile gerçek sendikacılık arasındaki farkı resmî rakamlarla ortaya koyması bakımından önemlidir. Bu örnekleri hem kurum bazında hem unvan bazında hem de genel değerlendirmeler bakımından artırmak mümkündür.

Bu durumun sorumlusu olanlar, toplu sözleşme masallarıyla memuru oyalayıp, memur maaşlarının olması gerekenden %52 ile %42 arasında daha düşük belirlenmesine yol açanlar, yüzleri kızaracakları yerde bugün hiç utanmadan Türk Büro-Sen’i ve Türkiye Kamu-Sen’i suçlayabilme yüzsüzlüğünü gösterebilmektedir.  

Küresel salgın nedeniyle evlerimizde kalarak düşünmeye, sorgulamaya ve karar vermeye daha fazla vakit bulduğumuz şu günlerin, bir hayra vesile olmasını ve çalışanlarımızın yukarıda anlattığımız ve resmî verilerden oluşturduğumuz grafiklerle açıkladığımız gerçekleri görerek, sorumlularından hesap sormasını temenni ediyoruz.

Kamu görevlilerinin içinde bulunduğu bu duruma düşmesine sebep olanları ise hiç olmazsa utanmaya davet ediyoruz.    

 

DİJİTAL GAZETEMİZ YAYINLANDI 25 Nisan 2020, Cumartesi | 13:54

0

 

25 Nisan 2020, Cumartesi | 13:54

 

Türkiye Kamu-Sen’e bağlı sendikalarımızın haberlerinin yer aldığı 2. dijital gazetemiz yayınlandı.
Gazeteyi görmek için tıklayınız

 

GENEL BAŞKANLARIMIZ 23 NİSAN’DA MİLLETİMİZLE BERABER İSTİKLAL MARŞINI OKUDULAR 24 Nisan 2020, Cuma | 19:14

0

 

24 Nisan 2020, Cuma | 19:14

 

Türkiye Kamu-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci, Genel Başkanımız Osman Eksert Ve Bağlı Sendikalarımızın Genel Başkanları 23 Nisan’da Evlerinden İstiklal Marşını Okudu.

 

TBMM’NİN 100. YILINDA GURURLA VE MİNNETLE 22 Nisan 2020, Çarşamba | 12:22

0

 

22 Nisan 2020, Çarşamba | 12:22

 

Genel Başkanımız Önder Kahveci, TBMM’nin açılışının 100. yılında aşağıdaki açıklamayı yaparak, 23 Nisan akşamı saat 21.00’da tüm vatandaşlarımızı evlerinden İstiklal Marşını okumaya davet etti:
“Milli egemenliğimizin tecelligâhı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının 100. yıldönümünü gurur ve coşkuyla kutluyoruz.

100 yıl önce “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.” diyerek en küçük bir tereddüt göstermeden işgal kuvvetlerinin karşısına dikilen kahraman ecdadımızın yaktığı mücadele ateşi; bizlere hürriyetimizi hediye eden vatan, millet ve bağımsızlık aşkı; sinemizde sonsuza kadar yanacaktır.  Her bir Türk evladı; coğrafyamızı her devirde kan gölüne çeviren, gözü yaşlı masumların hunharca katledilmelerine neden olan şer güçlerin korkulu rüyası, hak yolunun yılmaz savaşçısıdır.  100 yıl önce ecdadımız, kanlarıyla bir milletin kaderini yeniden yazarken, tarihin akışını değiştirmiş; şeref ve haysiyetin varlık sahnesinde ne denli öneme sahip olduğunu tüm dünyaya göstermiştir.

23 Nisan, Türk milletinin bağımsız ve özgür yaşamak, demokratik Cumhuriyet’e sahip olmak, uygar dünyayla bütünleşmek yolundaki kararlılığını ortaya koyduğu bir millî mutabakattır.  Cumhuriyet, milli egemenlik ilkesinin yaşam bulduğu, vatandaşlarımızın hür iradeleriyle yönetime katıldığı, üstün nitelikli bir yönetim biçimidir.  Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutladığımız 23 Nisan’ın taşıdığı değer ve anlamlara sahip çıkmak, Meclisimizi ve Cumhuriyetimizi kuranların ülkülerini yaşama geçirmek için var gücümüzle çalışmak, ülkemizi bölmek isteyenlere verilecek en güzel cevap olacaktır.  Esareti kabullenmeyen, özgürlüğü ve bağımsızlığı hayatının temel dinamiği olarak kabul eden Türk milletinin geleceği çocuklarımız,

23 Nisan akşamı, balkonlarımızdan bütün yüreğimizle ve var gücümüzle Milli Marşımızı söyleyerek Devletimize ve kurucu değerlerimize bağlılığımızı haykıracak, birlik ve beraberliğimizi herkese göstereceğiz.

Küresel salgın nedeniyle evlerimizde kalmak zorunda olduğumuz bu günlerde, özgürlüğümüzün ve bağımsızlığımızın kıymetini bir kere daha anladık, ecdadımızın mücadelesinin kutsiyetini bir kere daha idrak ettik.    Sabrımız, azmimiz ve ferasetimizle bu zorlukları da hep birlikte aşacak, çok yakın bir zaman içinde vatanımızın dört bir yanında yeniden özgürlüğümüzü doya doya yaşayacak, güzel günlere kavuşacağız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı günü bayram olarak çocuklara armağan etmesi, Atatürk’ün geleceğimizin mimarı siz çocuklarımıza verdiği değerin göstergesidir.  Yarının gençleri ve büyükleri olarak, şanlı tarihimizden alacağınız güç, milletimizin güveni ve büyüklerimizin desteği ile her zaman başarılı olacağınıza yürekten inanıyoruz.

Sizleri çok seviyor ve sizlere güveniyoruz.

Büyük mücadelemizin 100. yılında, başta siz geleceğimiz çocuklarımız olmak üzere tüm milletimizin 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutlarken, bizlere kazanımlarımızı hediye eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve İstiklal mücadelemizin bütün kahramanlarını, gelmiş geçmiş bütün şehit ve gazilerimizi sonsuz rahmet ve minnetle anıyoruz. Vatan, millet ve hürriyet sevdamız, çağlara sığmayacak, zamana yenilmeyecek kadar büyüktür.

Ne mutlu Türk’üm diyene!”