Atatürk
Ana Sayfa Blog Sayfa 29

KOCAELİ ŞUBEMİZDEN ADLİYE ÇALIŞANLARINI CİMER’E ŞİKAYET EDEN AVUKATA TEPKİ

0

Kocaeli Şube Başkanımız Cihat Çoban bir avukatın Kocaeli Adliyesi çalışanlarını CİMER’e şikayet etmesine “Yaşadığı sorun ile ilgili olarak, tüm adalet çalışanlarını suçlaması ve töhmet altında bırakması asla kabul edilemezdir.” sözleriyle tepki gösterdi.

 

Kocaeli Barosu’na bağlı bir avukat Kocaeli Adliyesi çalışanlarını mesai saatlerine riayet etmediği, mesai saatleri içinde çay, kahve, yemek, alışveriş, kişisel ve lüks düzeydeki ihtiyaçların karşılanması için memurların AVM ve çarşıya gittiği gerekçesiyle CİMER’e şikayet etti. Türk Büro Sen Kocaeli Şube Başkanı Cihat Çoban da bu duruma tepki gösterdi. Çoban konuyla ilgili yaptığı açıklamada avukatın yaşadığı kişisel sorun ile ilgili tüm adalet çalışanlarını suçladığını belirterek şunları söyledi:

 

MEMURLARA ABA ALTINDAN SOPA GÖSTERİLMEYE ÇALIŞILMIŞTIR

“Kocaeli Adliyesinde yaşanan olay sonrasında, Kocaeli Barosuna kayıtlı bir avukat Adliye çalışanlarının tamamını zan altında bırakarak, Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) bir şikayet dilekçesi iletmiştir. Şikayet konusunda, “Kocaeli Adliyesi çalışanlarının mesai saatlerine riayet etmediği, mesai saatleri içinde çay, kahve, yemek, alışveriş, kişisel ve lüks düzeydeki ihtiyaçların karşılanması için memurların AVM ve çarşıya gittiği, bu sebeple Adliyenin denetlenmesi ve parmak izi okuma sistemi ile adalet çalışanlarının kontrol edilmesi” talep edilmiştir. Ancak adliye çalışanlarının aldıkları ücretin ne kadar lüks tüketim mallarına yeteceğinin manidar olduğunu da buradan belirtmek isterim. Yine aynı şikayette, memurlar keyfilik ile suçlanmış, özel sektör ile Devlet karşılaştırılarak, memurlarımıza aba altından sopa gösterilmeye çalışılmıştır.

 

 

YAŞADIĞI SORUN İLE İLGİLİ TÜM ADALET ÇALIŞANLARINI SUÇLAMASI KABUL EDİLEMEZ

Her şeyden önce kendisi de bir hukukçu olan ilgili avukatın, yaşadığı problemle ilgili olarak, Ceza hukukunda, Suç ve Cezanın Şahsiliği İlkesini hatırlamasını, bilmiyor ise derhal öğrenmesini tavsiye ediyoruz. Yaşadığı sorun ile ilgili olarak, tüm adalet çalışanlarını suçlaması ve töhmet altında bırakması asla kabul edilemezdir. Yoğun iş yükü altında çalışan kurumlarımızın başında olan Adliyeler ve Adalet çalışanları gece gündüz demeden, mesai mefhumu gözetmeden çalışmaktadır. Her gün yüzlerce suçlu, mağdur ve müşteki ile yüz yüze kalan adalet çalışanları, bedensel yorgunluklarının yanında psikolojik olarak da yıpranmaktadır.

 

EN ÜZÜCÜ OLANI DA BU İFTİRAYI ATANIN BİR AVUKAT OLMASI

Adalet çalışanları özlük hakları iyileştirilmeden, zor şartlar altında düşük ücretler ile en iyi kamu hizmetini sunmaya çalışırken, her türlü iftiralara maruz kalmaktadır. En üzücü olanı da, bu iftirayı atanın bir avukat olması hasebiyle, adalet çalışanlarının mesai arkadaşı olmasıdır.

657 sayılı DMK’nın “İsnat ve İftiralara Karşı Koruma” başlıklı 25. Maddesinde “Devlet memurları hakkındaki ihbar ve şikayetler, garaz veya mücerret hakaret için, uydurma bir suç isnadı suretiyle yapıldığı ve soruşturma veya yargılamanın tabi olduğu kanuni işlem sonucunda bu isnat sabit olmadığı takdirde, merkezde bu memurun en büyük amiri, illerde valiler, isnatta bulunanlar hakkında kamu davası açılmasını Cumhuriyet Savcılığından isterler.” Hükmüne yer verilmiştir.

 

KABUL EDİLEMEZ BİR DAVRANIŞ

Tüm adalet çalışanlarının töhmet altında bırakılması kabul edilemez bir davranış olup, ilgili avukat hakkında belirttiğimiz gibi, 657 sayılı DMK’nın 25. Maddesi kapsamında suç duyurusunda bulunulması ilgili makamlardan talebimiz ve beklentimizdir. Türk Büro-Sen olarak, Adalet çalışanlarımızın her daim yanında olacağımızı ve konunun takipçisi olacağımızı kamuoyuna saygı ile duyururuz.”

VAN ŞUBEMİZ HAKKARİ ADLİYESİ CUMHURİYET BAŞSAVCISI HARUN ÜNLÜSOY’U ZİYARET ETTİ

0

Van Şube Başkanımız Ömer Özgüven, Hakkari İl Temsilcimiz Mirza Özen ile birlikte Hakkari Cumhuriyet Başsavcısı Harun Ünlüsoy’u ziyaret etti.

Misafirperverliği için Hakkari Cumhuriyet Başsavcısı Harun Ünlüsoy’a teşekkür ederiz.

Kurum çalışanlarını da ziyaret eden Van Şube Başkanımız çalışanların sorun ve taleplerini dinleyerek, Sendikamızın çalışmaları hakkında bilgi verdi.

 

AK PARTİ GENEL BAŞKAN VEKİLİ MUSTAFA ELİTAŞ’I ZİYARET ETTİK

0

Genel Başkanımız Türkeş Güney, 31.10.2023 tarihinde Ak Parti Genel Başkan Vekili Mustafa Elitaş’a hayırlı olsun ziyaretinde bulundu.

Genel Başkanımız ziyarette memurlarımızın genel sorunları ve çözüm önerilerimiz yer aldığı 7. Dönem Toplu Sözleşme taleplerimizi içeren kitabımızı kendilerine takdim ederek, yeni görevinde başarı temennilerini iletti.

Misafirperverliği için Ak Parti Genel Başkan Vekili Mustafa Elitaş’a teşekkür ederiz.

GENÇLİK VE SPOR İL MÜDÜRLÜKLERİNE BAĞLI SPOR TESİSLERİ İLE KYK’DA ÇALIŞAN PERSONELE YEMEK HİZMETİ VERİLMESİ TALEBİMİZE CEVAP VERİLDİ

0

Gençlik ve Spor İl Müdürlüklerine bağlı Spor Tesislerinde ve KYK öğrenci yurtlarında çalışan personel için yemek hizmeti verilmesi talebiyle Gençlik ve Spor Bakanlığına yazdığımız yazıya; Gençlik ve Spor Bakanlığı verdiği cevabi yazıda; “hizmet birimlerinde çalışan personelin diğer öğünlerinin karşılanması için gerekli tedbirlerin alınması ile ilgili Gençlik ve Spor İl Müdürlüklerine talimat verildiğini” belirtmiştir.

KREDİ VE YURTLAR KURUMUNUN; DÜNÜ, BUGÜNÜ VE YARINI…

0

GENEL BAŞKANIMIZ TÜRKEŞ GÜNEY’İN YAZILI BASIN AÇIKLAMASI

Kredi ve Yurtlar Kurumu, yüksek öğrenimleri süreleri boyunca öğrencilere barınma hizmetleri sunmayı amaç edinmiş bir kurumdur.

Geleceğimizin teminatı olan gençlerimizin istek ve ihtiyaçları, beklentileri, aldıkları eğitim ve barınma hizmetinden duydukları memnuniyet düzeyleri son derece önemlidir.

Türkiye’de devlet yurtları, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu bünyesinde toplanmıştır. Kurum; yüksek öğrenim gören öğrencilerine kredi veren, yurtlar yaptırarak işleten, öğrencilerin sosyal ve kültürel gelişmelerine katkıda bulunmaktadır.
Kurumun kuruluşu 1961 Anayasasının 50. maddesine dayanmakta olup, başlangıçta Milli Eğitim Bakanlığının denetiminde iken, 6 Şubat 1970 tarihli tarihinde Gençlik Ve Spor Bakanlığı’na devredilmiş, daha sonra 179 sayılı KHK ile Milli Eğitim Bakanlığının bağlı kuruluşu, 2009 yılında Başbakanlığa bağlı kuruluş haline getirilmiş, 2010 tarihinde Başbakanlığa bağlanmış, nihayet 08.07.2011 tarihli ve 27988 sayılı resmi gazetede yayınlanan Cumhurbaşkanlığı tezkeresi gereğince Gençlik Ve Spor Bakanlığı’na ana hizmet birimi olarak bağlanmıştır.

Kurum yüksek öğrenim gençliğine; yurt, kredi ve burs hizmetleri dışında; yangın, sel, deprem gibi afetlere maruz kalan vatandaşlarımıza barınma ve konaklama, Covid 19 gibi dünya çapında meydana gelen salgın hastalık döneminde de yine barınma hizmeti vermiştir.

Tarihçesi neredeyse cumhuriyetle yaşıt olan, misyonu itibari ile çok önemli hizmetleri bulunan Kredi Ve Yurtlar Kurumunda görev yapan personel mesai mefhumu gözetmeden gençlerimize hizmet etmekte, onlara aile ortamı sağlamaya çalışmaktadır.

Ancak; zaman zaman kuruma bağlı öğrenci yurtlarında yaşanan münferit olaylar, kurumu yıpratmakta, fedakar kurum personelini zan altında bırakmaktadır.

En son Aydın ilimizde yer alan kuruma bağlı bir öğrenci yurdunda meydana gelen asansör kazasında, bir kızımız hayatını kaybetmiş, beş öğrencimiz de yaralanmıştı.

Olay; adli ve idari yönden soruşturulmakta, ihmali, kusuru ve suçu bulunanların hak ettikleri cezayı almaları beklentimiz ve talebimizdir.
Ancak bu müessif olay üzerine, sosyal medyada cefakar ve fedakar kurum çalışanlarının topyekün karalanması, zan altında bırakılması doğru ve kabul edilebilir bir anlayış değildir.

Bunun yerine, kurumun sorunları ve çözüm önerileri konuşulmalı, bu tür müessif olayların önüne geçilmesi sağlanmalıdır.

Bize göre, liyakat ve kurum kültürü açısından bağlı olduğu bakanlıktan ileri aşamada bulunan, Kredi ve Yurtlar Kurumu teşkilat ve kadro olarak, Gençlik Ve Spor Bakanlığı’nın ana hizmet birimi olarak değil, mali ve idari özerkliğe sahip “bağlı” kuruluş olarak, yeniden düzenlenmelidir.

Ancak; bu şekilde Kredi ve Yurtlar Kurumunda; kurum kültürü hayata geçer, liyakatlı kadrolar yer alır, bu müessif olaylar önlenir.

Gençlik ve Spor Bakanımız Sayın Aşkın Osman Bak’ın kurumu bu yönüyle değerlendireceğine inanıyor ve bekliyoruz.

“100. YILINDA BİR TÜRK MUCİZESİ, CUMHURİYETİN DÜNÜ, BUGÜNÜ VE YARINI” KONULU PANELİMİZİ GERÇEKLEŞTİRDİK

0

Türkiye Kamu-Sen Konfederasyonumuzun Ata’mızın bize en büyük emaneti olan Cumhuriyetimizin 100. Yılına özel olarak düzenlediği, “100. yılında bir Türk mucizesi, Cumhuriyetin Dünü, Bugünü ve Yarını” konulu panelimizi başkent Ankara’da gerçekleştirdik.
Panelimize, Genel Başkanımız Önder Kahveci başta olmak üzere sendikalarımızın Genel Başkanları, Genel Merkez Yöneticilerimiz, TÜRKAV Genel Sekreteri, Kadın Komisyonu Başkanımız ve Yöneticilerimiz, Şube başkanlarımız, Yönetim Kurulu üyelerimiz ve çok sayıda davetli katıldı.

ÖNDER KAHVECİ: CUMHURİYETİMİZİ KORUYUP YAŞATACAĞIMIZA SÖZ VERİYORUZ

Saygı duruşu ve İstiklal Marşının ardından Genel Başkanımız Önder Kahveci kürsüye gelerek panelimizin açılış konuşmasını gerçekleştirdi.

“Acımasız bir işgale karşı destansı bir mücadele ile kahramanca savaşarak milli birliğimizi tesis eden ve bizlere özgürlüğümüzü kazandıran Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki ecdadımızın, büyük fedakarlıklarla kurup gelecek nesillere emanet ettiği Cumhuriyetimizi koruyacağımıza ve yaşatacağımıza söz veriyoruz” diyen Genel Başkanımız Önder Kahveci, “Bizlere bu vatanımızı ve Devletimizi hediye eden, İstiklâl mücadelemizin önderi, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile silah arkadaşları başta olmak üzere bütün şehit ve gazilerimizi şükran, saygı ve rahmetle anıyoruz” dedi.

Genel Başkan Kahveci konuşmasında;

“Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yılı münasebetiyle düzenlediğimiz panelimize ve sonrasında sahnelenecek olan Cumhuriyet Destanı isimli müzikli belgesel gösterimize hoş geldiniz, şeref verdiniz.

İçinden geçmekte olduğumuz zaman dilimi, devlet kavramının ne denli önemli olduğunu bir kere daha yaşayarak öğrenmemizi sağladı. Kendisini kollayıp gözetecek güçlü bir devletten yoksun kalan toplumların düştüğü içler acısı durum, hepimizin malumudur. Çevre coğrafyamızda üzülerek takip ettiğimiz, yürekleri parçalayan trajik görüntüler, çaresizlik içinde oradan oraya savrulan aileler, katledilen bebekler, çocuklar, masumlar, oluk oluk akan kan, emperyalizmin devletsiz bıraktığı toplumları, nasıl acımasızca perişan ettiğini ortaya koymaktadır.

Dünyanın neresinde olursa olsun, masumlar üzerinden menfaat devşiren, en kesif silahlarını savunmasız siviller üzerinde kullanan, kirli emellerine ulaşmak için her türlü melaneti gerçekleştiren güçleri ve bütün bu yapılanları izleyip de en küçük bir vicdan azabı dahi duymadan sessizliğe bürünen tüm devletleri, yapıları ve katil İsrail’i kınıyor, lanetliyor, Allah’ın gazabı zalimlerin üzerine olsun diyorum. Cumhuriyetimizin 100. Kuruluş yıldönümünü yaşanan bu katliamlar nedeniyle buruk biçimde ve hüzünle kutluyoruz.

Bugün yaşananlara baktığımızda, 100 yıl önce Türk milletine biçilmeye çalışılan kefenin, şimdi de benzer şekilde bölgemizdeki milletlere giydirilmeye çalışıldığını görüyor, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının Türk milletini nasıl bir gazabın içinden çekip çıkardığını daha iyi anlıyoruz. Bugün nasıl bütün dünya, yaşanan katliamlar karşısında sessizliğe bürünmüş, his yoksunu sırtlan sürüleri misali ellerini ovuşturuyorsa bir asır önce de zayıf düşmüş Osmanlı Devleti’nin üstüne çöreklenen akbaba sürüleri, aynı mezalimi Türk milleti üzerinde uyguluyordu.

Bundan 104 yıl önce; Türk milletini tarih sahnesinden silmek isteyen güçler üzerimize çullanmışken,

Birileri bu topraklara esareti, umutsuzluğu, çaresizliği ve nifak tohumlarını ekiyorken,

Karadeniz’in azgın sularını yara yara,

Dışımızdaki düşmanların, içimizdeki iş birlikçilerin oyunlarını boza boza, Adeta kanatsız bir kuş misali engelleri aşa aşa,

Bir milletin talihini, bir tarihin akışını değiştirmeye koştu kahramanlar.

“Vatan, uğruna savaşmayı göze aldığın yerse eğer;

Gencecik delikanlılarımızın düğüne koşarcasına ölüme koştuğu yerse eğer vatan;

Vatan eğer bayrağa, kanının rengini vermekse,

Milletimin geleceği kararmasın diye daha oyun çağında, cepheye koşanların memleketiyse eğer vatan;

Kendi geleceğini değil milletin ortak geleceğini düşünenlerin,

Zoru gördüğünde dönmek yerine ölmeyi göze alanların,

Ölümü gülerek selamlayanların yurduysa eğer vatan;

Bu topraklarda çocuklarımızın alacağı her nefesin bedelini, biz ödemek durumundaysak,

Eğer vatanın ve milletin varlığı tehlikeye girmişse,

“Öyleyse gün bu gündür” dedi ve yollara düştü Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları.

Bir güneş gibi doğdular memleketin ufuklarına,

Bir umut oldular bu toprakların öksüz yavrularına…

Bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve her köşesi işgal edilmiş topraklarda yaşayan bir milletin verdiği var oluş mücadelesi işte tam da 100 yıl önce bugün “Efendiler! Yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz” sözleriyle taçlandı.

O yürüdü, millet kıyama durdu arkasında.

O yürüdü, Türk’ün şanlı mücadelesine tüm dünya şahit oldu.

O yürüdü, düşmanlar diz çöktü önünde, hainler baş eğdi…

Kurduğu devlet, hakimiyet-i millet esaslı, odağında Türk milleti olan, idealleri, ilkeleri ve geleceğe dair umutlarıyla, insana insan olmasından dolayı verdiği değerle, “Türkiye Türklerindir” umdesiyle, “Yurtta barış, dünyada barış” ilkesiyle savaşın kartalı, barışın güvercini, erdemli bir devlet oldu.

Hepimizin de bildiği üzere cumhuriyet öyle, bir günde, masa başında kurulmadı. Cumhuriyet, “Düşman cesedimi çiğnemeden Antep’e giremez!” diyen Şahin Bey’in mangal gibi yüreğinde kuruldu. Cumhuriyet, “Türk’ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir! O halde ya istiklâl ya ölüm!” diyerek çıkılan hürriyet yolunda kuruldu. Cumhuriyet, Sarayburnu açıklarında demirleyen düşman zırhlılarına bakıp “Geldikleri gibi giderler” diyebilen kahramanların cesaretinde kuruldu. Cumhuriyet, “Para yok” diyenlere “Bulunur”, “Ordu yok” diyenlere “Kurulur”, “Düşman çok” diyenlere “Kovulur” diyebilenlerin kararlılığında kuruldu.

Cumhuriyet, kağnısıyla askere mermi taşırken bebeğiyle birlikte Aralık 1921’de donarak şehit olan Şerife Bacı’nın yaktığı hürriyet ateşinin ışığıyla kuruldu. Cumhuriyet, kuşattığı Çiğiltepe’yi söz verip de yarım saat içinde alamayınca intihar eden Reşat Bey’in imanıyla kuruldu.

Cumhuriyet, “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diyenlerin, Sakarya’da “Beş gün geceli gündüzlü harp ettik. Açlık aklımıza gelmiyordu da susuzluktan dillerimiz şişmişti” diye o günleri anlatan Mehmet Çavuş’un vatan aşkıyla kuruldu. Cumhuriyet, çıplak ayakla yollara düşen, kanayan yaralarına tuz basıp dindiren, ağaç kabuklarıyla öğün geçirenlerin fedakarlıkları üzerinde yükseldi. Cumhuriyet, yüreğinde vatan ve millet sevdasıyla yanan kahramanların, Türk milletinin esir yaşamasını, Türk yurdunun düşman postalları altında çiğnenmesini sineye çekenlerin suratına tokat gibi çarptığı hürriyet manifestosuydu.

O kahramanlar ki, gençliğinin baharında kanlarıyla, kıpkırmızı bir gelincik tarlası gibi süsleyip bezedikleri bu toprakları bizlere vatan olarak emanet bıraktılar. O kahramanlar ki, Urfa’da, Antep’te; Maraş’ta dikenler çizdi gül tenlerini, Sakarya Ovası’nda taşlar yardı ayaklarını, Polatlı önlerinde vuruldular, kahpe bir top mermisiyle savruldular, kefensiz gömüldüler… Ne üstlerini örtecek bir yorgan buldular ne başlarını koyacak bir yumuşak yastıkları vardı ne de yaralarını sarmaya, kanlarını silmeye, acılarını dindirmeye gelecek birileri…

Can verdiler, kan döktüler ama hürriyetlerini, istiklallerini, istikballerini hain emellere esir etmediler, vatan toprağına düşman postalını bastırmadılar. En ağır bedelleri ödediler. Bize demokrasimizi, cumhuriyetimizi, üzerinde hür ve bağımsız yaşayabileceğimiz cennet vatanımızı ve devletimizi hediye ettiler. Dediler ki bu millet, kaderini ayrıcalıklı bir zümrenin keyfiyetine teslim etmeyecek. Egemenlik, bu toprakların gerçek sahibi olan Türk milletinin olacak. Dediler ki her Türk vatandaşı, bu topraklar üzerinde eşit şartlarda, ilelebet hür ve bağımsız yaşayacak.

Dediler ki bu devlet, gayri milli hiçbir gücün kontrolünde, himayesinde ya da gölgesinde yaşamayacak, al bayrak altında toplanan milletimizin çıkarlarını koruyan, milli bir devlet olacak. Atatürk, asırlardır İslam’a saldıran Haçlılara, son hezimetini yaşatan komutandır. Atatürk, Lawrenceların oyunlarını bozan, İngilizlerin desteklediği Yunan’ı, içimizdeki işbirlikçilerle beraber denize döken kumandandır. Atatürk, parçalanmış bir milleti ayağa kaldıran, işgale uğramış toprakları özgürlüğüne kavuşturan ve idarecilerine kadar esir alınmış bir devletten hür, bağımsız, çağdaş bir cumhuriyet çıkaran liderdir.

Atatürk, Türk milli mücadelesinin başkomutanı, 1. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı, Türk milletinin de kahramanıdır. Bunun üstüne söz söylemeyiz, tartışmayız, tartıştırmayız. Sıcak köşelerinde, Cumhuriyetin kendilerine bahşettiği köşklerinde oturup, İstiklal mücadelemize, mücadelemizin kahramanlarına ve devletimize söz söyleyenler, önce bu vatan için feda ettiklerini, sonra da soylarını bir gözden geçirsinler.

O kahramanların kurduğu Cumhuriyet, bugün yalnızca Türk milletinin değil dünyanın neresinde zulme uğrayan bir toplum varsa hepsinin sığındığı, korunaklı güvenli limandır. O nedenledir ki, Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir. O cumhuriyet ki, 1. Dünya Savaşı’nı kazanan emperyalistlerin dikte ettiği esarete ve yeni dünya düzenine baş kaldırının adıdır. O cumhuriyet ki, bugün de bölgemize akın eden istilacıların korkulu rüyası, zulüm altında inleyen mazlumların yegâne umududur.

Binlerce yıllık devlet tecrübemizden yola çıkarak kültürel birikimimizi de üstüne ekleyerek şekillendirdiğimiz Cumhuriyet rejimi, yüksek ahlaki değer ve niteliklere bağlı, millet egemenliğine dayalı, aydınlanmayı esas alan en ideal yönetim biçimidir.

Biz, kurulduğumuz günden bu yana devletin varlığını ve milletin birliğini, cumhuriyetimizi ve değerlerimizi bütün çıkarların üstünde tutan ve “Önce ülkem” diyen bir sivil toplum kuruluşuyuz.

Biz, tarihimizden ve ecdadımızdan aldığımız güçle varlığını bulan, kökü mazide, gözü atide, yüzü Türk milletine dönük, milli ve manevi değerlerimizden beslenen bir sivil toplum kuruluşuyuz. Türk milletinin bir ferdi olmayı, bütün mevki ve makamlardan daha üstün tutan bir anlayışın tezahürüyüz. Biz 600 bin neferiyle, yüreği vatan için çarpan büyük Türkiye Kamu-Sen ailesiyiz.

Türkiye Kamu-Sen olarak; acımasız bir işgale karşı destansı bir mücadele ile kahramanca savaşarak milli birliğimizi tesis eden ve bizlere özgürlüğümüzü kazandıran Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki ecdadımızın, büyük fedakarlıklarla kurup gelecek nesillere emanet ettiği Cumhuriyetimizi koruyacağımıza ve yaşatacağımıza söz veriyoruz. Canları pahasına vatanımızı kurtaran, Cumhuriyetimizi kuran ve koruyan ecdadımızla ve bugün de kelle koltukta vatan bekçiliği yapan evlatlarımızla ne kadar gurur duysak azdır.

Bizlere bu vatanımızı ve Devletimizi hediye eden, İstiklâl mücadelemizin önderi, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile silah arkadaşları başta olmak üzere bütün şehit ve gazilerimizi şükran, saygı ve rahmetle anıyoruz.

Mutluyuz: şehitlerimizin kanları, gazilerimizin emekleriyle kurduğumuz ve kan dökerek, can vererek yaşattığımız Cumhuriyetimiz 100 yaşında.

Gururluyuz: Ecdadımızdan aldığımız bu emaneti kirletmeden, bayrağı yere düşürmeden, başımızı öne eğdirmeden, zalimin ızdırabı, mazlumun umudu olarak bu günlere getirdik.

Umutluyuz: İkinci asrımızda dünyanın en güçlü ülkesi olmak ve bu asrı Türk yüzyılı yapmak üzere tüm varlığımızla göreve hazırız. Bir gün istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersek, içinde bulunduğumuz durumun imkân ve şeraitini düşünmeyeceğiz.

Muhtaç olduğumuz kudretin damarlarımızdaki asil kanda olduğu bilinci içinde, kendimizden başka kimseye güvenmeden, Türk’ten başka kimseye sırtımızı yaslamadan dimdik ayakta duracağız. Bir gün zor şartlar altında kalsak da düşman sayıca çok, imkânca fazla da olsa, Türk milletinin yüreğindeki iman, cesaret ve kararlılık her türlü zorluğun üstesinden gelecektir.

Cumhuriyetin erdemlerine inanmış, bağımsızlığı karakteri haline getirmiş ve “Ya istiklâl ya ölüm” parolasıyla yola çıkmış Türk milletini bölmeye, yok etmeye ve esaret altına almaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Bizlere bu cennet vatanı ve bu devleti kazandıran Atatürk ve silah arkadaşlarına ve gelmiş geçmiş bütün şühedaya minnettarız. Onların emanetlerini kutsal bilip canımız pahasına sahip çıkacağımıza and içiyoruz. Yolu yolumuzdur.

Yastığımız mezar taşı, yorganımız kan olsun,

Biz bu yoldan döner isek namus bize ar olsun!

Allah onlardan razı olsun!

Ne mutlu Türk’üm diyene!” diyerek sözlerini noktaladı.

PANELİMİZDE, CUMHURİYETİMİZE GİDEN YOL, YENİLİKLER VE 100. YILIN ÖNEMİ DEĞERLENDİRİLDİ

Genel Başkanımızın açılış konuşmasının ardından panelistlerimiz, Prof. Dr. Necdet Hayta, Prof. Dr. Vahdettin Engin, Prof. Dr. Hayati Beşirli ve Prof. Dr. Salim Gökçen, Cumhuriyetin 100. yılı çerçevesinde bir Türk mucizesi olan Cumhuriyetimizi derinlemesine irdelerken, Cumhuriyet’e giden yolu ve sonrasında gerçekleştirilen yenilikleri katılımcılarla paylaştılar.

“CUMHURİYET DESTANI” GÖSTERİSİYLE 100. YIL COŞKUSU DORUĞA ÇIKTI

Düzenlediğimiz panelin ardından İstiklal Harbi Araştırmacısı Cevdet Cantürk ve ekibi “Cumhuriyet Destanı” müzikli belgeseli sergilerken salonda Cumhuriyetimizin 100. yıl coşkusu doruğa çıktı. Duygu dolu anların yaşandığı gösteride katılımcılar Cumhuriyete giden yolu belgesel tadında bir sunumla izlediler.

CUMHURİYETİMİZİN 100. YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN

0