Atatürk

BAŞARISIZLIKLARINI SENDİKAMIZA MAL ETMEYE ÇALIŞANLARA CEVABIMIZDIR 27 Nisan 2020, Pazartesi | 13:03

 

27 Nisan 2020, Pazartesi | 13:03

 

TÜRK BÜRO-SEN GENEL BAŞKANI OSMAN EKSERT’İN YAZILI BASIN AÇIKLAMASI

Küresel salgın nedeniyle pek çoğumuzun evlerinde kalmak zorunda olduğu şu günlerde kamu görevlilerimiz de geçmişin muhasebesini yapma, bugünü değerlendirme ve geleceklerini planlama fırsatı buldular. Özellikle son birkaç yıldır alım güçlerinin düşmesi nedeniyle yaşadıkları geçim sıkıntısının nedenlerini de araştırdılar.

Elbette neresinden baksak, bugün kamu görevlilerimizin yaşadığı ekonomik sorunların temelinde 2009 yılından beri genel anlamda yetkili olan malum konfederasyon ile 2013 yılından beri Büro ve Bankacılık Hizmet Kolunda yetkili olan bu konfederasyona bağlı malum sendika karşımıza çıkıyor. Şimdi kamu görevlilerimiz bu gerçeğin çok daha iyi farkına vardılar ve memurlara 11 yıldan beri faydadan çok zarar getiren bu oluşumlardan kopuşlar başladı.

Bu kopuşları sendikacılık yaparak durdurma becerisi gösteremeyen malum sendika yetkilileri de bütün vebali Türk Büro-Sen ve Türkiye Kamu-Sen’in üzerine atarak bir çıkış yolu arıyor ve geçmişlerini dahi inkâr ederek 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin olumsuzluklarının bile sorumlusu olarak bizleri göstermeye çalışıyorlar.

Her şeyden önce bilinmelidir ki, 666 sayılı KHK’nın yayınlanma tarihi 2 Kasım 2011’dir ve bu tarihte genel yetkili konfederasyon şu anda da yetkiyi elinde bulunduran malum sendikanın bağlı olduğu kuruluştur. Söz konusu KHK yalnızca Büro ve Bankacılık Hizmet Kolunda değil 11 hizmet kolunda görev yapan bütün kamu görevlilerini ilgilendirdiği için eğer bu konuda bir istişare söz konusu olduysa Bakanlık yetkilileri ile sözde yetkiyi elinde bulunduran bu malum konfederasyon arasında yapılmış olmalıdır. 

Biz, bu Kanun Hükmünde Kararnamenin bir gecede hiç kimseye danışılmadan ve öncesinde ne Türkiye Kamu-Sen’e ne de Türk Büro-Sen’e bilgi verilmeden çıkarıldığını biliyoruz. Ama o dönemde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakan Yardımcısının kim olduğunu da biliyoruz. Buna karşın Kararnamenin çıktığı ilk günden itibaren her türlü tepkiyi gösterdik. Hizmet kolumuzdaki diğer sendikalarla alanlara indik bir gümlük iş bırakma eylemi de dahil olmak üzere,  ortak eylemler gerçekleştirdik. Hazırladığımız raporlarla her platformda sorunları ve çözüm önerilerini dile getirdik.

O dönemde cesaret edip meydanlara inemeyenler, yetkili olan konfederasyonları aracılığıyla çözüm üretmekten aciz kalanlar, toplu sözleşmelerde yetkililere tek bir laf edemeyenler, şimdi kamu görevlilerimizin içinde bulunduğu açmazın sorumlusu olarak bizi gösterip kendilerince günah çıkarıyorlar.

Bizleri sorunların kaynağı olarak gösterme gafletine düşenler, yetkiyi aldıkları 2009 yılından sonra, bir toplu görüşme, beş toplu sözleşme sürecinde kamu görevlilerine elle tutulur hangi kazanımı sağlamışlardır?

2012 yılındaki toplu sözleşmede, Türkiye Kamu-Sen maaş zammı teklifinin yükseltilmesi için her alanda mücadele yürütürken bunların Hakem Kurulu’na gönderdiği akademisyen, hükümetin maaş artış teklifini kabul etmemiş midir?

2013 yılı toplu sözleşmesinde, müzakere dahi yapmadan 2 oturumda 123 liraya imza atıp, memurların enflasyon farkını unutanlar bunlar değil midir?

2015 yılında memurların maaş zammının 1,8 puanının çalınmasına bunlar göz yummamış mıdır?

2017 yılında sahne önünde kahramanlık yapıp, sahne gerisinde kirli pazarlıklar yürütenler ve yarım puanlık artışa tav olup ortak eylem önerimizi reddederek toplu sözleşme imzalayanlar bunlar değil midir?

2019 yılı toplu sözleşme görüşmelerinde yapılan 5 oturumda tek bir memur sorununu dahi masaya taşıyamayan acizler bunlar değil midir?

Bütün bu dönemlerde enflasyonun bile altında maaş zammı alarak memur maaşlarının erimesine neden olanlar bu sarı sendikacılar değil midir?

Onlarca kurumun bağlı olduğu Büro ve Bankacılık Hizmet Kolu olarak baktığımızda ise 2013 yılında hiçbir ekonomik getirisi olmayan 6 maddeye, 2015 yılında 10 maddeye, 2017’de 5 maddeye paşa paşa imza atıp adına toplu sözleşme diyen, 2019 yılında ise TÜİK çalışanlarına fotoğraflı kurum kartı verilmesinden başka hiçbir katkı sağlayamayan, üstelik 2017 yılında Nüfus Müdürlüğü çalışanlarının 5 kat olarak ödenen fazla mesai ücretlerinin 3 kata düşürülmesi için imza atanlar mı kamu görevlilerinin haklarını koruduklarını iddia etmektedir?  

Bu çarpık ve kirli sendikal anlayışın kamu görevlilerine nasıl bir ekonomik darbe vurduğunu aşağıdaki Maliye Bakanlığı ve TÜİK gibi resmî kurumlardan aldığımız verilerden derlediğimiz grafikler çok daha açık ortaya koymaktadır.

Malum konfederasyon ve bu konfederasyonun Büro ve Bankacılık Hizmet Kolundaki uzantısının bu saydığımız icraatları neticesinde Türkiye Kamu-Sen’in yetkili olduğu 2002-2009 yılları arasında reel olarak sürekli yükselen memur maaşları, 2010 yılından sonra enflasyonun dahi altında kalmış, memurlarımızın alım gücü sürekli düşmüştür.

Tablo 1’de de görüldüğü üzere Türkiye Kamu-Sen’in yetkili olduğu dönemde maaşlar hiç erimemiş, daima yıllık enflasyonun üzerinde artış göstermiştir.

Ancak malum konfederasyonun yetkili olmasıyla birlikte enflasyon farkları da dahil olmak üzere 2010, 2013, 2015 ve 2018 yıllarında maaş artış oranlarının TÜFE’nin altında kaldığı görülmektedir.  

Tablo 1

Türkiye Kamu-Sen ve malum konfederasyonun memur maaşların olan katkısı, zamların enflasyondan arındırılmış hali incelendiğinde Tablo 2’de çok daha açık bir biçimde ortaya çıkmaktadır.  

Tablo 3’te ise 2002 yılından beri ekonomik büyüme ve TÜFE ile memur maaş zamlarının gelişimi görülmektedir. Tablodan da anlaşılacağı üzere Konfederasyonumuzun yetkili olduğu dönemde ekonomik genişlemeye paralel olarak artan ortalama memur maaşları malum konfederasyonla birlikte reel olarak erimeye başlamış, 2019 yılına gelindiğinde ise olması gerekenin olması gerekenden %52 daha düşük kalmıştır.  

Benzer durum Tablo 4’te gösterilen en düşük dereceli memur maaşı için de geçerlidir. Türkiye Kamu-Sen’in yetkili olduğu 2002-2009 arasında ekonomik genişlemeden hak ettiği payı alan hatta verdiğimiz mücadele sonunda 2008 ve 2009 yıllarında ekonomik genişleme olan TÜFE ve büyümenin dahi üzerinde artış gösteren en düşük dereceli memur maaşı, 2019 yılında olması gerekenin %41,5 daha altında belirlenmiştir.

Yukarıdaki grafikler sarı sendikacılık ile gerçek sendikacılık arasındaki farkı resmî rakamlarla ortaya koyması bakımından önemlidir. Bu örnekleri hem kurum bazında hem unvan bazında hem de genel değerlendirmeler bakımından artırmak mümkündür.

Bu durumun sorumlusu olanlar, toplu sözleşme masallarıyla memuru oyalayıp, memur maaşlarının olması gerekenden %52 ile %42 arasında daha düşük belirlenmesine yol açanlar, yüzleri kızaracakları yerde bugün hiç utanmadan Türk Büro-Sen’i ve Türkiye Kamu-Sen’i suçlayabilme yüzsüzlüğünü gösterebilmektedir.  

Küresel salgın nedeniyle evlerimizde kalarak düşünmeye, sorgulamaya ve karar vermeye daha fazla vakit bulduğumuz şu günlerin, bir hayra vesile olmasını ve çalışanlarımızın yukarıda anlattığımız ve resmî verilerden oluşturduğumuz grafiklerle açıkladığımız gerçekleri görerek, sorumlularından hesap sormasını temenni ediyoruz.

Kamu görevlilerinin içinde bulunduğu bu duruma düşmesine sebep olanları ise hiç olmazsa utanmaya davet ediyoruz.    

 

DİĞER HABERLER
HABERLER

Sosyal Medyada TÜRK BÜRO-Sen

GENEL BAŞKAN

TÜRKEŞ GÜNEY

TÜRK BÜRO-SEN GENEL BAŞKANI