TÜİK, kasım ayına ilişkin enflasyon verilerini açıkladı. Buna göre kasımda ayında TÜFE %3,51 yükseldi. Temmuz-Kasım arasındaki 5 ayda enflasyon %10,46 olurken, yıllık bazda %21,31 olarak belirlendi.
Kamu görevlilerine ve emeklilere 2021 yılının ikinci dönemi için yapılan maaş artışı %3 iken beş aylık dönemde enflasyonun %10,46 olması, memur maaşlarının enflasyon karşısında resmî olarak %7,46 eridiğini de ortaya koydu. Bu 5 beş ayda ortaya çıkan erime, yılın ikinci yarısında memur maaşlarının verilen zammın 3 katı kadar eridiğini göstermektedir.
Bir ülkede enflasyon, maaşlara yapılan zamdan iki kattan daha hızlı artıyorsa burada ücret politikalarının belirlenmesinde bir aksaklık gelir dağılımında bir bozukluk var demektir. Hal böyle olunca enflasyona endeksli maaş artışlarının kamu çalışanlarının alım gücünü nasıl erittiği, gelir dağılımını nasıl bozduğu ortaya çıkmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanı yaptığı açıklamalarda uzman ve baş öğretmenlik sistemine geçileceğini ve maaşların 1000 ile 2000 TL artacağını ifade etmiştir. Geçtiğimiz gün pratisyen hekimlerimizin maaşı 2500 TL, uzman hekimlerin maaşı 5000 TL artırılmıştır. Öğretmen, hemşire, din görevlisi ve polislerin ek göstergelerinin 3600’e yükseltileceği belirtilmektedir.
Halbuki bu sorunlar yalnızca belli çalışan gruplarının değil bütün memurların sorunudur. Bozulan ekonomik yapı ve darbe alan memur bütçesi, bütüncül bir yaklaşımdan uzak yalnızca unvan bazında ele alındığında sorun çözülmekten çok daha da karmaşık hale gelmekte, çalışma barışı ve adalet yara almaktadır.
Yıllık resmî enflasyonun %21’leri aştığı ve maaşların sürekli eridiği bu dönemde yalnızca belli unvanları ve meslek gruplarını ele alıp diğerlerini görmezden gelmek ve sefalete mahkûm etmek sosyal devlet anlayışı ile bağdaşmamaktadır. Bu süreçte yılın üçüncü çeyreğinde milli gelir %7,4 büyümüştür. Maaşların enflasyonun yarısından daha az bir artış gösterdiği ortamda bırakın büyümeden pay almayı sıfır zam bile alamayan kamu çalışanlarının gelir pastasındaki oranı da azalmaktadır. Buna ek olarak belli çalışan gruplarına fazladan yapılan artışlar, kamu görevlilerimizin daha fazla umutsuzluğa kapılmasına neden olmakta, çalışma verimini düşürmekte, büyük bir çalışan kesiminin geçim acziyetine düşmesi sonucunu doğurmaktadır.
Bu durumu düzeltmenin yolu, ayrım yapmaksızın bütün kamu çalışanlarını kapsayan gerçek enflasyon, zorunlu harcamalar, büyüme ve refah payını dikkate alan bir ek zam verilmesinden geçmektedir. Bu ekonomik şartlar altında bir kesime zam yapılırken diğer kesimlerin görmezden gelinmesi, hakkaniyet, adalet ve eşitlikle bağdaşmayan bir durum olarak kamu vicdanını yaralayacaktır.
Görülmektedir ki, memurlarımızın maaşı her geçen ay mum gibi erimektedir. Döviz kurlarındaki artış, yatırım araçlarındaki yükseliş, benzin, doğalgaz, elektrik ve gıda başta olmak üzere zorunlu harcamalara gelen zamlar istisnasız bütün memurlarımızın belini bükmektedir. Bir taraftan COVID-19 salgınıyla mücadelenin baş aktörleri olarak üstlendikleri hayati görevlerin yükü diğer yandan ekonomik olarak terk edilmişliğin getirdiği baskı memurlarımızın ve emeklilerimizin geleceğe dair umutlarını tüketmektedir. Bu gidişe bir dur deme vakti gelmiş de geçmektedir.
Sorunların tamamını çözmekten uzak, yalnızca belli unvanlara sıcak diğerlerine şaşı bakan anlayış, milyonlarca memuru ve ailesini 2022 yılında geçim mücadelesinin tam ortasında yalnız bırakmış olacaktır. Bu nedenle derhal bütün kamu görevlilerini kapsayan bir çalışma yapılarak, tüm memurların beklentilerine cevap vermek, sorumlu yönetim anlayışının da bir gereği olarak karşımıza çıkmaktadır. Yetkililer bu duruma daha fazla geç kalmadan müdahale etmeli ve istisnasız tüm kamu çalışanlarımız ek zam ile desteklenerek %21,31 enflasyona karşılık memurlarımıza %6,1 zam verilmesi garabetinden kurtarılmalıdır. Enflasyon herkes için aynıdır, geçim sıkıntısı herkes için aynıdır öyle ise çözüm de herkes için ek zam olmalıdır. Aksi halde memurlarımız kendilerine yapılan bu ayrımcılığı asla unutmayacaktır.